Sivas deplasmanına gittiğimizde Bayan Basketbol takımımız Yekaterinburg’da yapılan Euroleague Bayanlar Ligi’nde yarı finalde ev sahibi takımı yenmiş ve finale çıkmıştı. Finali daha enteresan yapan ise, Fenerbahçe’ye karşı oynanacak olmasıydı. Ayrıca, Türkiye Basketbol tarihinde ilk kez iki Türk takımı bir Avrupa Şampiyonası’nda karşılıklı final oynuyordu.
Uçağın çoğunlukla taraftarları taşıması planlanıyordu çünkü yönetimin ertesi günkü Genel Kurul’da olma zorunluluğu vardı.
Cumartesi günü öğleden sonra gibi uçak ancak bulunabildi ve sonrasında insanlara haber verebilmek için yoğun bir telefon trafiği yaşandı. Rusya’ya vize olmaması en önemli avantajdı ancak normal zamanda milletin uça uça geleceği bir organizasyonda, böyle son dakika olunca insanlara ulaşmak ve organize etmek biraz zor oldu.
Yekaterinburg’a indiğimizde hava güneşliydi ama beklediğimiz kadar soğuk değildi. Havaalanından otobüslerle şehir merkezine gittik. Ben tipik bir Rus kasabası beklerken son derece gelişmiş ama açıkça söylemek gerekirse de ruhunu kaybetmiş bir şehir buldum. Her yerde yeni yapılmakta olan ve hiç de sevmediğim mavi camlı, ruhsuz yüksek binalardan vardı. Maça 2 saat kaldığı için şehir merkezini gezecek ve yemek yiyecek sadece 1,5 saatimiz vardı ve biz bunun büyük bir kısmını Rusya’ya ait bir görüntü yakalama çabasıyla geçirdik.
Çok şükür bir tane Lenin heykeli bulduk da sonuna kadar sömürüp bir sürü resim çektirdik.
Resim çektirme hevesiyle harcadığımız 45 dakika bize yemek yemek için sadece yarım saat bıraktı. Arkadaşlarımızın bulduğu, altta kartında göreceğiniz ama muhtemelen sizin de benim gibi okuyamayacağınız, dekorasyonu ve garson kızları tipik Rus tarzı olan bu lokantaya oturduk.
Bizden önce giden arkadaşlarımız Rusların geleneksel tavuk yemeklerinden kievski söylemişlerdi. Tadına bakma şansımız olmadı ama söylediklerine göre çok güzelmiş. Yalnız tavuğu dışarda yakalayıp kestiklerinden olsa gerek siparişin gelmesi 40 dakikayı bulmuş. J
Biz vakit darlığından, bizde Borç Çorbası diye bilinen Borşç Çorbası (imla hatası yok) söyledik.
İçinde bi ben yoktum ama çok lezzetliydi. Fakat dişimizin kovuğunu bile doldurmadığından çorbadan sonra en çabuk gelen mantı – börek – pide arası bir yemek olan Pierogi’yi söyledik.
İncecik ve yumuşacık hamurun içinde mantarlı, balıklı, tavuklu, peynirli, ıspanaklı gibi çeşitleri olan bu hamurişinin tadı nefisti gerçekten de. Akşam yiyecek bir şey bulamayız kaygısıyla da epey bi yanımıza aldık ki gerçekten maçtan sonra çok iş gördü.
Alelacele yemeklerimizi yiyip otobüse yetiştik ve salonun yolunu tuttuk.
100 civarında bir Galatasaray taraftarına karşın Fenerbahçe’nin tüm pota arkasını dolduran kalabalık bir taraftar grubu vardı.
Geri kalan tribünleri, ülkelerinde bir final izlemenin heyecanıyla gelen Ruslar doldurmuştu. Biz maça çok hızlı başladığımız için rakip taraftarların sessizliğinden istifade edip (bakınız kibarca istifade ettik diyorum, sesimizle adamları susturduk filan demiyorum) maçın başından itibaren hiç susmadan bağırdık ve sesimiz kısılana kadar takımımıza destek olduk.
Bu arada yazmadan geçemeyeceğim; maçın hemen başında karşı taraftan bizim bir yöneticimize toplu halde çok çirkin bir küfür edildi ve ne yazık ki aynı küfrü bizimkiler de karşı tarafa ettiler. Neyse ki sağduyulu diğer taraftarlarımız sayesinde çok kısa sürdü ve bir daha da maç sonuna kadar kesinlikle küfür edilmedi. Bunun üzerine şikeden hüküm giymiş başkanları sanki küfrü başlatan bizmişiz gibi kendini kaybedercesine protokol tribününden bizim tarafa küfürler etmeye, el kol hareketleri yapmaya başladı ki, inanın bunu bir taraftar yapsa abartılı bulursunuz. Bir kulüp başkanına kesinlikle yakışmayan bu hareketleri, Rus polislerle birlikte hayret dolu gözlerle izledik.
Keşke sürekli gözleriyle bizi takip edip, “uçakta kellenizi kesicem”lere varacak kadar bizimle uğraşmasaydı da Avrupa’da final oynama başarısı gösteren kendi takımını izleyip destekleyebilseydi.
Sadece yenmeyi ve 1. olmayı başarı saydığımız ve kendimizden olmayanı düşman gördüğümüz sürece spordan zevk almamız mümkün olmayacak gibi.
Baştan sona önde götürdüğümüz maçı 69 – 58 kazanarak ezeli rakibimiz yenmiş ve Avrupa Bayan Basketbolunda bi tarih yazmış olduk. Ne mutlu ki onca yorgunluğuma rağmen “orada bir tarih yazılacak ve bende de şahit olmayı istiyorum” diyerek maça gitmişim.
Artık yorgunluktan ve alkışlamaktan bitmiş avuçlarımızla onları alkışlarken basketbolcularımız o meşhur Galatasaray pozunu verdiler. Maç dönüşü, kızlarımızın verdiği poz Galatasaray store’larda t-shirt olmuştu bile.
İşte bizim pozumuz da t-shirt olamasa belki ama blog sayfamda bir hoş seda oldu.
2.433 Comments