Geçen sezon, 18 Mayıs’taki Trabzon maçıyla bitti. Çok şükür uzun maraton mutlu sonla yani Şampiyonlukla sona erdi.
Aslında bir Şampiyonluk yazısı yazmıştım ama Türkiye’nin Mayıs sonundan itibaren içinde bulunduğu ruh hali, bu tür bir yazıya uygun değil diye yayınlamadım. Modern deyişle Türk Halkı henüz bu yazıya hazır değildi. J
Yaz boyunca, futbolla ilgili hiçbir şey yapmadım desem yeridir.
Türkiye’ye gelmek için birbirini ezen dünya yıldızlarının yolunu gözlemedim.
Hergün patlayan -ama içine, transfer bombalarına kulak asmadım.
Uluslararası arenaya rezil olmamak uğruna, değerlerimizi hiçe sayan futbol adamlarını kaale almadım.
Fatih Terim’i İtalya’ya yollayanlarla ise muhatap dahi olmadım.
Böylece yeni sezon geldi çattı. Az ve öz transfer, hocamız hala başımızda. Oh mis!..
4. yıldız hedefiyle yeni sezona başladık. Her sene olduğu gibi bu sene de bütün deplasmanlara gitMEyeceğim kararı aldım ama yine ilk 2 deplasmana gittim bile. Millet daha çoğunu yapmayı hedef edinir, ben biraz daha normal insanlar gibi davranayım diye küçük hedefler koymaya çalışıyorum ama nafile. Zehiri almışız bi kere, burdan dönüş zor.
Her iki maça da zorlu yolculuklar sonucu attım kendimi. Bursa’ya maç günü 18.00 feribotuyla gidip, neredeyse direkt stada gittiğim için ne gördüğüm, ne de yediğim hiçbirşeyi anlatamayacağımdan yazısını yazmadım. Zaten geçen sene de ağızlarınızı fazlasıyla sulandırdığına inandığım bir yazı yazdığım için bu sene gerek görmedim.
http://sibelakinn.blogspot.com/2013/02/bursa.html
Maça gittiğime inanılsın diye birkaç maç resmi koyayım bari.
Maçtan sonra Mudanya’da takıma özel tutulmuş deniz otobüsüyle döndük.
Drogba’nın oyundan erken alındığı için direkt soyunma odasına gittiği için çok bozulduğu dedikodusu hemen o gece yayılmıştı. Futbol oynayan ya da yakından izleyen herkes bilir ki maç esnasındaki reaksiyonel hareketler maçın tansiyonundan kaynaklıdır. Son düdük çalıp ılık bir duş alınıp staddan çıkıldığında maça dair herşey unutulur. Bodrum’da olan Bodrum’da kalır kadar iddialı değil belki ama maçta olan maçta kalır.
Maçın 0 – 0 bitmesi sebebiyle takım genel olarak durgundu ama öyle söylendiği gibi bir cenaze havası yoktu. En zorlu deplasmanların birinden alınan 1 puan hiç de kötü değildi aslında. Hele Milliyet Gazetesi’nin yazdığı gibi “Drogba tek başına oturup, surat yapıp, sağa sola trip atmamıştı.” Sneijder ve Kazım’la beraber oturup gayet keyifli sohbetler ettiler. Hayranlarıyla fotoğraf çektirip 2 saatlik yolcuğun tadını çıkardı.
Belgesi yok çünkü uçakta ya da istisnai olsa da deniz otobüsünde, futbolcuları uzaktan çekmek pek racona uyan bir hareket değil. Bu sebeple çektirecekseniz havaalanında çektirip, çektirip gidiyorsunuz. Drogba resmini unutanlar için;
Eskişehir’e başlayıp Bursa’dan bahsetmem de enteresan oldu tabi. Ama Eskişehir’e ulaşmam 5 saat sürdüğü için yazarken de Bursa üzerinden gitmemi garipsemeyin lütfen.
Eskişehir maçı, cumartesi günü olduğu için takımla cumadan gitme şansım olmadı. Geçen sene maç günü Antalya’da maraton koştuğum için gidememiştim ama daha önce en az 3 – 4 kere gitmişliğim vardı. Şimdi dönüp o yazıma baktım da bi gaza geldim. Saat olmuş gece 11 ama bu gazla çıkıp bi koşasım var. Haksız mıyım blogsever?..
http://sibelakinn.blogspot.com/2013/03/spor-iyidir-guzeldir-candr.html
Eskişehir’e cumartesi öğlen otobüsüyle gitmeye karar verdim. Eskişehir’e uçak yok. Tren de bakımda. Arabayla gitmek tamam da gece dönüşü var bir de. O yüzden tek seçenek, otobüs.
Evden çıkmadan; “otobüsle gidiyorum, maça birkaç saat kala yetişirim. Yazacak enteresan bir şey çıkar mı acaba” dedim. Ne zaman böyle desem başım beladan kurtulmuyor ama ben ders almamakta ısrar ediyorum. Esenler’den kalkan otobüse en uzak noktadan bineyim ki şehir içinde fazla vakit kaybetmeyeyim dedim. Sen misin diyen! Ataşehir’den kalkan yeri bulabilmek için tüm Asya kıtasını dolandık desem yeridir. Allahtan otobüs de söylenen saatte gelmemiş ki, gitmeyin bekleyin diye her açtığımız telefonda rahat olun otobüs daha gelmedi dediler. Yazıhaneyle yaptığımız onlarca görüşmeye, navigasyondan yardım almamıza rağmen İstanbul’da olduğundan bile şüphe ettiğim hareket noktasını bulamadık bi türlü. Beni en son yol üzerinden bir yerlerden aldılar. Yalnız halimi görmeniz lazımdı, otobüsle buluşacakmışız gibi üzerimdeki kıyafeti bile tarif ettim; bi yakamda karanfilim eksikti. Otobüse binince de gülerek hoşgeldiniz Sibel hanım dediler bi de tarif özürlüler. Hiç de utanmadım, banane, doğru düzgün tarif etselerdi. J
Yolculuk rahat geçti ama 3 saat 45 dakika sürecek denen yolculuk 4 saat 45 dakika sürdü. Niye gecikiyoruz dediğimde, e sizi bekledik ya dediler. Gördünüz mü, bensiz geçen 5 dakika, insanlığa 1 saat olarak tezahür ediyormuş da haberim yokmuş.
Toplam 5 saatlik yolculuk sonunda takım maça gitmek için çıkarken otele vardım. Bursa’da bi kebap yieyecek kadar vakit bulamadığım gibi burada da ne bi çiğ börek ne de balaban kebabı yiyebildim. Bu arada ikisi de Tatar yemeğidir ve doğrusu “çi börek”tir. “Çi” Tatarcada lezzetli demekmiş.
Ben bu lezzetleri yiyemedim ama olsun, bi tost bi ayran neyime yetmiyor. Ben maçla beslenmiyor muyum zaten…
Bu maç da geçen seneki gibi zor geçti ve yine berabere kaldık. Yazacak çok fazla birşey yok o yüzden. Yenemeyeceksen, yenilme kuralını uyguladık en azından ve zorlu bir deplasmandan daha 1 puan aldık. Hem zaten arge çalışmalarımdan öğrendim ki (arge = yazılarımı okuyan birkaç arkadaşıma sorduğum yazıyı nasıl buldunuz sorusuna; “yazıyı okuyamadık, yalnızca resimlere baktık” gaf düzeyi oldukça yüksek cevabı) daha çok resimlere bakıyormuşsunuz. Alın size biraz resim…
Bitti.
2.262 Comments