Futbol Yurtiçi Seyahat

Karabük – Safranbolu

Nisan 24, 2013

Karabük’ün yolları taştan, Cimbom sen çıkardın bizi baştan. Gerçi hiç de taştan değilmiş Karabük’ün yolları. Gayet de bol şeritli otoban yapmışlar. Rahat rahat gidip geldik valla.

Karabük, Zonguldak iline bağlı küçük ama sanayiye doymuş bir Anadolu kasabasıyken 1995 yılında, yanına şehrinden Safranbolu ve Yenice, Çankırı’dan Eskipazar ve Ovacık ilçelerini de alarak 78 plaka koduyla anlı şanlı bir il olmuş. Hatta futbol takımı 3 yıldır da Süper Lig’de ter dökmekte.
Ter dökmesine dökmekte de Sibel daha Karabük’ü görmemişti biz yazı kaleme alınmadan önce.
Karabük’e uçak olmadığından ve arabayla gidip gelmesi de zor olduğundan 3 yıldır hiç gidememiştim bu küçük deplasman şehrine. Bu seneki Şampiyonluğa yürüyüşte zaruriyetten gidemediğim maçlar da olduğu için bari Karabük’de takımımın yanında olayım diye ufak bir gezi programı da yaparak gitmeye karar verdim. Maç Karabük’de ama Karabük – Safranbolu 5 km olduğundan, Safranbolu’da kalmak üzere rezervasyon yaptık.
Yanıma Anadolu’yu karış karış gezmiş bir gezgin hanfendiyi (kendisi annem olur) da alarak cumartesi sabahı yola çıktım. İstanbul – Karabük arası 400 km. Tem otobanından Ankara’ya gider gibi gidip Dörtdivan çıkışından çıkıp Eskipazar yolu üzerinden Karabük’e gidebilirsiniz. Kısa ihtiyaç molalarıyla tam 4 saatte vardım. Oraya vardığımızda saat 16.00 olmuştu ve ancak yemek yiyip, maça hazırlanacak kadar vaktimiz vardı.
Safranbolu’da Zalifre Otel’de kaldık. http://www.zalifreotel.com/ Zalifre Otel, tipik olmasa da Safranbolu evleri model alınarak yapılmış güzel bir otel.
Takım da Safranbolu’da kalıyordu. Maç öncesi biletimi almak için takımın oteline gittiğimde etrafta kuş uçurtmuyorlardı. Fatih Hoca’nın 9 maçlık ceza almasının ertesindeki ilk dış saha maçımızdı ve rakipler, düşme potasında olan Karabük’ün, teknik direktörsüz Galatasaray’a çelme takmasını büyük bir iştahla bekliyorlardı.  Rakibin teknik direkötürünün sahaya girip hakeme saydırması 0 maç, Fatih Terim’in topu yere vurması 9 maç, rakiplerin avuçlarını yalamalarını izlemek paha biçilemez.
Neyse hadi acıktık, yemeğe geçelim. Maçtan hemen önce otelimize de çok yakın olan ve yeni açılmış olan Gülin Lokantası’na gittik. Hem modern ve güleryüzlü çalışanları, hem yemeklerinin lezzeti hem de fiyatları son derece memnuniyet vericiydi. Henüz yeni açıldığı için web siteleri yok ama facebook sayfaları var. Merak edenler için; https://www.facebook.com/pages/G%C3%BClin-Safranbolu-Lokantas%C4%B1/353866844725717

19.00’daki maç için 18.10’da Safranbolu’dan yola çıktık ve 18.20’de arabımızı park etmiş ve 7500 kişi kapasiteli Dr. Necmettin Şeyhoğlu Stadı’da doğru yürüyüşe geçmiştik bile.

Stad tadilatta olduğu için koltuk kapasitesi küçük olduğu gibi protokol alanı da oldukça portatifti.

Yalnız bu primitif şartlara rağmen yüksek öncelikli durum gereği başkanımız Ünal Aysal maça gelmişti. Ben de kendisiyle ilk kez tanışma fırsatı buldum. Artık az çok anlamışsınızdır, pek öyle birlikte foroğraf çektirme huyum yok. Gerçi ilerde pek çok yere gittiğimi, pek çok efsaneyi tanıdığımı söylesem bana inanmayacaklar sanırım. O kadar az resmim var ki, hep objektifin arkasındayım çünkü. Yalnız saha içinden foto muhabiri arkadaşım tarafından çekilen bu resmimizi çok sevdim.

Stadda yerimiz sahaya o kadar yakındı ki, bir ara Taffarel olmasaydı takımın başında ben mi çıksam acaba diye düşünmedim değil.

Yalnız bu güzel minderleri bırakıp kalkamadım yerimden.

Karabük maçında Sneijder güzel oyununu bir de güzel golle süsleyerek galibiyeti getirmişti ama benim aklımda kalan her hareketi ders niteliğinde olan Drogba’ydı.

Takımın en yaşlısı olmasına rağmen mücadelesi, her pozisyondaki akıl dolu pasları, ikili pozisyonlardaki centilmenliği, rakibe olan yaklaşımı… Hiç kusura bakmasınlar ama Karabüklü taraftarlar böyle bir dünya yıldızını sahalarında canlı canlı izleme şanslarına şükredip adamı alkışlayacakları yerde, maçın sonralarında Drogba oyundan çıkarken ıslıkladılar utanmadan. Bizim sporseverlik adına alacağımız daha çok yol var.

Maçtan sonra kısa bir Safranbolu turu yaptık. Karanlık olduğu ve hemen her yer kapalı olduğu için fazla fotoğraf çekemedik. Pazar rahat rahat çekeriz dedik ama ben ne zaman fotoğrafı ertesi güne bıraksam mutlaka yağmur yağar bildiğiniz gibi. Bu sefer de kural bozulmadı ve pazar günü yağmura uyandık Safranbolu’da. Sabah erkenden kalkıp yine de resimler çektik ama yağmur olmasa neredeyse bir sergilik malzeme çıkardı oralardan.

 

 

 

Safranbolu, geçmişi Roma dönemine kadar uzanan ve buram buram tarih kokan bir yer.

Safranın her türlü ürününün satıldığı cıvıl cıvıl çarşıları var.

Çarşının içinde hala sapasağlam duran eski bir güneş saati bile var.

Olmazsa olmaz eski hanlarında sarı kırmızı çiçekler bile var. 🙂

Safranbolu’ya 20 km. uzaklıktaki Yörükköy ise bambaşka güzellikte. Yörükköy adı üzerine tam bir köy ama sıcacık insanı, şahane mimarisiyle Safranbolu’yla kafa kafaya çarpışır o kadar diyeyim size.

Yörükköy, Cemil İpekçi’nin halası Leyla Gencer’in köyü aynı zamanda. Köyün girişinde Leyla Gencer’in bir büstü bile var. İçinden bir sanat devi çıkartan bir köyün sanatçıya vereceği en güzel hediye bence. Darısı diğer köylerin başına…

İş imkanı kısıtlı olan köyde fazla genç nüfus yok. Ya İstanbul’dan geri göçle köylerine dönen emekli insanlar ya da çocuklarını büyük şehirlere yollamış ve geride kalmış ebeveynler.

Evlerin çoğu yüzyıllık ve orijinal dokusu korunmuş. Yalnız restorasyona ihtiyaç duyan daha pek çok ev var geride. Keşke devlet destek olsa da böylesine güzel bir köy de hakketiği ilgiye kavuşsa.
Konakların bazıları cüzi bir ücret karşılığı gezilebiliyor. Biz Sipahioğlu Konağı’nı gezdik.

Her bir detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bu evi gezince ağzımız açık kaldı.

 

150 – 200 yıl önce yapılmış evlerdeki ergonomik ve şık detaylar neredeyse şimdinin evlerinde bile yok.

Buraların meşhuru ıspanaklı gözlememizi yiyip, ayranımızı içip, mümkün olduğunca her esnaftan ufak tefek birşeyler alıp yöre esnafına küçük de olsa katkıda bulunmuş olmanın iç rahatlığıyla İstanbul’a döndük.
Baş Sultanın geldiği bir deplasmanda da galip gelerek istatistik bilimine katkıda bulunmuş olmanın mutluluğu ise hiç paha biçilemez.

 

You Might Also Like...

1.933 Comments

    Leave a Reply