Eskişehir çok güzel ama bir o kadar da zor bir deplasman şehri. Eskişehir için, Anadolu’nun en Avrupai şehri desem abartmış olmam inanın. Burası siyasi bir platform değil ama Eskişehir’in eski ve yeni halini kıyaslayınca Yılmaz Büyükerşen’e bir saygı duruşunda bulunmadan geçersem kendisine haksızlık etmiş olurum.
Bu güzel şehrin takımı da güzel, taraftarı da… Açık tribünde bu kadar bağıran ve bu kadar sesi çıkan bir taraftar grubu görmedim. Bandosu olmasa da o ses çıkıyor, emin olun.
Anadolu’nun köklü ve renkli takımlarından Eskişehir, Süper Lig’de hep olmalı.
Bu kadar yazınca Eskişehir’e gittiğimi yazacağım sandınız değil mi? Öyleyse yanıldınız. Galatasaray aşk, Galatasaray tutku, Galatasaray herşey ama Galatasaray aşkımızın temeli olan spor tutkumuz var bir de…
İzlemek kadar yapma tutkusu…
Yıllardır her haftasonu Belgrad Ormanı’nda yaptığımız yürüyüşlerin birinde, ya ben burayı hiç durmadan koşabilir miyim acabayla başlayan koşu maceram ormandaki veteran koşularına katılmamla start aldı.
Sırasıyla 5 – 6,5 – 8 – 10 km. koşmaya başladım. (Yo yo yo, ısrar etmeyin daha uzun mesafe koşamam) Bazı yarışlarda birkaç 3.lük de alınca motivasyonum daha da arttı haliyle.
Bu arada konu gelmişken bana hep sorulan soruyu sorayım; ey spor yapan ahali, sevgiliniz var mı? Çoğunuzdan evet cevabı geldiğini duyabiliyorum. E peki bana niye sürekli, “neden koşuyorsun, bırak bu spor mpor koşu işlerini de bi sevgili bul” diyorlar?.. Sevgilin varsa spor yapılmıyor mu? ya da spor yapınca sevgilin olmuyor mu?
Böyle diyenlerin önce ağzına bir tane vurmak istiyorum. Vuramadıklarım için kısaca açıklayayım;
Spor sağlıktır – Bunu yazmak bile saçma ama hadi anlamayanlar için yazayım. Spor yapan kişinin nabzı daha düzenlidir. Doğru ve yeterli solunum yapmayı sağlar. Kalp rahatsızlığı riskini azaltır. Fazla kilo olmayacağı için pek çok hastalıktan koruyacaktır. Vücuttaki toksinleri atar, daha sağlıklı ve güzel bir cilde sebep olur.
Bunu yazarken aklıma geldi. Spor yapmanın hiç yararı yoktur diyen bir doktor kadınla tanışmıştım. Kadının 100 kilo ve çirkin olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde. Neyse devam…
Spor mutluluktur – Spor yapmış olmanın verdiği psikolojik mutluluk yanında vücut endorfin yani mutluluk hormonu salgıladığı için her antremandan sonra kendinizi daha mutlu hissedersiniz.
Spor hedeftir – Düzenli spor yaptıkça ve kendinizdeki olumlu değişimleri gördükçe daha motive olur ve spor programınızı daha düzene koyarsınız. Yarışlarda hedeflediğiniz dereceler aldıkça yeni hedefler koyar ve onlara erişmek için daha çok çalışırsınız. Kendi hedeflerinize ulaştıkça da öncelikle mutlu olursunuz, sonra da sağlıklı.
Spor zararlı alışkanlıktan korunmak demektir – Spor yapan kişi, sigara içmez. Ben hiç içmedim ama ciğerlerine temiz hava almaya alışkın kişinin kendini sigarayla zehirlemek isteyeceğini sanmıyorum. Az içki içer. O hafta yarışı varsa zaten hiç içmez.
Spor sosyalliktir – Bireysel spor da yapsanız spor salonlarında, yarışlarda sizin gibi aynı şekilde hayata bakan kişilerle karşılaşma ve tanışma imkanınız olabilir. Bu kısım daha çok kızların ilgisini çekecektir sanırım.
Spor para kazandırır – Futbolcuların aldıkları paralara ağzınız açık bakıyorsunuz. Adamlar ne yaparak para kazanıyorlar sanıyorsunuz, sadece imza dağıtarak, resim çektirerek mi? Yalnız şaka bir yana böyle yapılarak para kazanılsaydı Abdürrahim Albayrak Türkiye’nin en zengin adamı olurdu. Ee zaten Türkiye’nin en zengin adamlarından. Yoksa yoksa, Layyn…
Spor saygıdır, ahlaktır – Spor yaparken başkalarına saygı duymayı, onları takdir etmeyi öğrenirsiniz. Siz yürüyorsanız ve biri koşuyorsa ona öncelik vermesini öğrenirsiniz. Gerçi Belgrad Ormanı’na gelenlerin çoğunun bu kuraldan haberi olmadığına iddiaya girerim ama artık neyse.
Spor kültürdür – Spor yaparken dünyanın çeşitli ülkelerinden insanlarla da tanışırsınız. Farklı kültürler tanır, sporun birleştirciliğinden keyif alır, ortak noktalarınızı görüp mutlu olursunuz.
Bir de Spor Sergidir ama kalmadı artık o… L Burada hüzünlü bir müzik iyi giderdi.
Hep böyle 1 – 2 kelime edeyim diye başlıyorum sonra durdur kalemimi durdurabilirsen. Elbette yazdıklarımın çoğu benim gibi amatör spor yapanlar için geçerli.
Neyse gelelim sonunda neden Eskişehir’e gitmediğime. Her yıl Mart ayında düzenlenen R’untalya maratonunda 10 km. koşmak için Antalya’ya gittim.
Bu yıl 3. Gidişim. İlk 10 km koşumu burda yapmıştım. Ilk yıl 1.06’da koştum. Bilen bilir de, asfaltta 10 km. koşmanın ne kadar zor olduğunu bilmeyenlere hatırlatmak isterim. Geçen sene hedefim 1 saat net koşmaktı ama 1.01 koşmuştum. Bu yıl 58 – 59 dakika hedeflemiştim. 10 kilometreyi 59 dakika koştum ve ilk kez hedefimi tutturmuş oldum.
Antalya’ya cumartesi 14.00 uçağıyla gittim. Bu yıla kadar adı Hillside Su olan Su Otel’e yerleştim. Su Otel’e bir parantez açmadan geçmeyeyim. Açıldığı ilk haftadan başlayarak sürekli giderim ve personelin kalitesi, temizliği ve düzeninden memnun olduğum nadir otellerdendir. Şiddetle tavsiye ederim.
Otele girip yerleşmem 16.00 oldu. Ertesi günkü koşu için göğüs numarası, chip ve t-shirtten olşan çantayı almak için kaldığım otele yarım saat mesafedeki Terracity Alışverş Merkezine gittim. 18.00’de biten kayıtlar için 17.00’de ordaydım. Kaydımı en az 6 ay once yaptırdığım için içim rahat söyledim adımı soyadımı. Ana! O da ne? Adım yok! Nasıl yani, bir daha baksanız filan… Kızlar listeye 5 kere baktılar ama yok yok yok. Bu arada yarışlar 10 km. yarı marathon ve marathon şeklinde yapılıyor. Son dakika harekete geçenler 10 km’ye yazılmak için yedekte bekliyorlar ve liste o kadar dolu ki ben yedeğe bile giremiyorum. Ödediğinizi ispatlayın hallederiz dediler. Hatta bana bilgisayarlarını bile kullandırdılar ama ödememi de bulamadım. Şeytan aldı götürdü, bulamadan eft’yi mi sildirdi. L
Genelde yarıştan once mutlaka listeleri kontrol eden ben neden bu sefer böyle bir tedbirsizlik yapmıştım acaba?.. 18.00’e kadar ecel terleri dökerek bekledim. Benim o kadar süre panikle koşturduğumu gören kızlar acıdılar da gelmeyen birinin yerine benim kaydımı yaptılar. İstanbul’dan kalkıp gelmişim ve kaydım olmadığı için yarışamayacaktım neredeyse ya…
Bu arada Eskişehir – GS maçına kalmış 20 dakika. Alışveriş Merkezi’nin önünden taksiye bindim. Dedim hangi takımı tutuyorsun? Taksicinin Galatasaraylı çıktığını söylememe gerek yok herhalde. Dedim o zaman gazla, beni maça yetiştir.
Maça tam vaktinde yetiştim. Yetiştim yetişmesine de bizim takım Eskişehir’in hızına yetişemedikten sonra ben yetişmişim neye yarar. Maçı yüreğim ağzımda izledim ve hiç futbol oynamadığımız bir maçtan 1 puan almış olmaya sevindim.
Maçtan sonra hemen makarna ağırlıklı hafif birşeyler yiyerek oadaya çıktım ve erkenden yattım. Yarışlardan önceki akşam makarna ya da karbonhidrat yerseniz yarışta mutlaka enerjiniz olacağını da hatırlatayım da acemi koşuculara bir hayrım daha dokunsun.
Pazar günü 09.00’da başlayacak yarış için 07’de kalktım. 2 parça ceviz ve biraz kuru üzüm yeme niyetiyle kahvaltıya indim ve bir şok da kahvaltıda yaşadım. Yarışa 1,5 saat kalmış ama insanlar tabaklarını ağzına kadar doldurmuşlar ve kahvaltı yapıyorlar. Sucuklu yumurta alan kırmızı eşofmanlı abiyi yarışta çok görmek istedim ama olmadı.
Spordan 2 saat once yiyebilirsiniz derler ya o da doğru değil. En az 3 saat once o da çok hafif şeyler yenmeli. Yoksa kahvaltınız, kaza anında çocukluğunuzun gözününün önünden geçtiği gibi sürekli geçip gidecektir gözünüzün önünden…
Sonunda yarış başladı. Yarı maraton ve maratonda yarışanların sayısını tam bilmiyorum ama 10 km’de 1500 kişi vardı. Start 09.15’te verildi ama kalabalık yüzünden çıkmak 2 dakika sürdü. Benim gibi amatörler için çok sorun değil ama iddialı olanlar için 2 dakika çok uzun zaman.
Şimdi yapacağım serzenişim sadece Antalya için değil tüm yurdum için geçerli. Spor yapan kişi teşvik edilmekten hoşlanır. Amaç sadece sağlıklı yaşam için spor yapmak da olsa desteklendiğini, takdir edildiğini, alkışlandığını görmekten her koşucu şevk olur. Madem kenardan izliyorsunuz 2 alkış yapsanız elleriniz mi eskir? Sadece kısa sort giymiş yabancı kızları izlemeyin, bizim gibi vasat koşucuları da destekleyin. Bizi geçtim bari ilk sıradaki iddiali koşucuları alkışlayın. 10 km boyunca sadece 3 kişi alkışladı. İkisi turist, diğeri de gladyatör kostümü giymiş bir yerli. 🙁
10 km parkuru, 5 km gidip chip okunan noktadan dönüş şeklinde koşuluyordu. Biz daha 3,5 km’deyken geri dönüşler başlamıştı. Benim dilim bir karış dışarda yorulmuşum ama yine de dönen ilk 30 kişiye kadar alkışladım ve yaptığım işten mutluluk duydum.
Geçen sene 5 km dönüşüne ilk 10 kadın arasında girmeme ragmen 6 km’den sonra çok yorulduğum için gelen geçmişti beni. Bunun sebebi de antremanları 6,5 km’lik Belgrad Ormanı’nda yaptığım içindi. Sadece son hafta 1 kere 10 km. koşuyorum, o da yetmiyor tabi.
Her yarışta olduğu gibi sonlara doğru ben deli miyim niye bu kadar uzun mesafe koşuyorum, hadi koştum, niye yarışıyorum diyorum ama yarış bitip de 1 dak nefeslendikten sonra herşeye değiyor ve o hatıra da olsa o madalyayı boynuma taktıktan sonra çok mutlu hissediyorum kendimi. Yoga derslerinde de dendiği gibi sağlıklı olduğu için vucüduma teşekkür ediyor ve Namaste diyorum.
Önceki senelerden tecrübeli olduğum için yarıştan 1 saat sonrasına masaj randevusu yaptırmıştım. Masaja kadar yarım saat uyudum. Masaj çok iyi geldi. Sonrasında da 1 saat uyudum ama yorgunluğum geçmedi. Bu arada saat 16.00 oldu ve ben hala yarış öncesi yediğim 2 parça ceviz ve yarış sonrası bol bol içtiğim suyla duruyordum. 17.00 uçağı için alana gittiğim sırada nihayet günün ik yemeğini yemiş oldum. Siz siz olun, yorgun vucüdunuzu benim kadar aç bırakmayın.
Bacaklarımda amansız bir yorgunluk, çantamda bitirme madalyam ve içimde sonsuz bir huzurla döndüm Antalya’dan.
Bu durumda başlık bu yazıya gitmemiş mi sevgili blogsever?..
2.305 Comments