Bursa, en az gittiğim deplasmanlardandır. Bursaspor, sadece 1 kere şampiyon olsa da hep yukarıya oynayan, oyun karakteri olan, ateşli taraftarıyla rakiplerin korkulu rüyası olan bir takım olmuştur her zaman. Hele bizim…
Son 6 yıldır orada yenemiyor olmamızdan da en çok bize ters geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Stada çok yakın bir yerdeydik ve ben otobüsün içindeydim. Akın akın gelen ve zafer naraları atan Bursaspor taraftarlarından “yine” yenildiğimizi anladım. Bu sırada bir Bursalı boynumdaki kaşkolu gördü ve çıkar onu filan diye hareketler yaptı. Hah! Hem de bana!.. Bir anda o taraftarın yönlendirmesiyle yüzlerce taraftar, otobüsün etrafını sarmaya başladı. Bağırıp çağırıp küfürler ediyorlar, otobüsü sallıyorlar, tekmeliyorlar, camı yumrukluyorlar… Otobüsteki herkes atkıyı çıkarmam için ısrar ediyor ama inat o zaman da var ve çok korksam da ölürüm de atkımı çıkarmam diyorum. Sonunda bir amca aldı beni ve otobüsün arkasına götürüp sakladı da yendikleri halde hızını alamayan vahşilerden kurtulmuş oldum. İlk futbol terörünü daha o küçük yaşta yaşamıştım.
Bursa’ya, Kabataş’tan yeni seferlerine başlayan deniz otobüsüyle gittim. Deniz Otobüsü tam 2 saatte gidiyor Mudanya’ya. Biraz sallasa da yolun çoğunda uyuduğum için rahat bir yolculuk oldu. Her zaman olduğu gibi dört ayak üzerine düştüğüm için gemide bir arkadaşımla karşılaştım ve onun bir tanıdığı bizi aldı ve Bursa’ya getirdi. Öyle olmasaydı deniz otobüsü iskelesinin önünden kalkan belediye otobüsleri sizi Bursa’nın her yerine götürüyor. (Her yerinden öperim Rüştü gibi oldu değil mi?) Neyse, Mudanya – Bursa arası yarım saat bile değil. Bursa’ya ulaşım kolay da böyle gitseydim hala emniyetli olur muydu emin değilim.
Bursa’ya varır varmaz hemen Bursa Atatürk Stadı’na gidip hep beraber kaşkollu fotoğraf olayının dibine vurduk. Ne de olsa akşama bu tarafta rengimizi belli etme şansımız yok.
Bu sefer yanımızda Bursa’da yaşayan biri olunca onun yönlendirmesine uyup tarihi 1864’e dayanan Kebapçı İskender’e gittik. http://www.iskender.com.tr/bursa-merkez.html Kapıda mutlaka kuyrukta bekleyerek girdiğimiz kebapçıda şaka sandığımız; “porsiyonların tekrarı yok, ne kadar istiyorsanız o kadar söyleyin” sözünün gerçek olduğunu, “oo biz İstanbul’dan geldik, daha çay kahve içeceğiz” dediğimizde “burda çay yok, çay içecekseniz karşıya” deyip işaret parmağıyla bize sokaktaki çay ocağını göstermesindeki kararlılıktan anladık. Durun bunu da twitter dilinde ifade edeyim; O sıradaki itaatkar halimiz büyüktür okulda geç kağıdı almamız için idareye gönderen öğretmen karşındaki ezikliğimiz.
Bursaspor, hafta içi 4 yıldır Teknik Direktörülük görevini başarıyla yapan Ertuğrul Sağlam’ı göndermiş ve maça yardımcı antrenör Ersel Uzgur yönetiminde çıkmıştı. Hatta Bursa yönetimi hafta içinde futbolcu dahi transfer etmişti. Bir takım hocası olmadan nasıl transfer yapar anlamak mümkün değil.
Ayrıca her takım için geçerli elbette ama Bursaspor, Trabzonspor gibi 3 büyükleri zorlayacak Anadolu takımları, başarının istikrara bağlı olduğunu neden anlamak istemiyorlar? Ertuğrul Sağlam, Bursayı hayatında ilk kez Şampiyon yapmış, bir rüya gerçek olmuş; bıraksana adam kalıcı bir şeyler yapsın. Aynı şekilde Trabzonspor, Şenol Güneş’i yollayıp daha mi iyi hoca getirdi?.. Ne olursa olsun, Güneş, Ulusal Millileri, Dünya 3.sü yapmış hocadır. Burak Yılmaz’ı, Selçuk İnan’ı Türk Futboluna (yani bize) kazandırmış isimdir. Tolga Zengin, Onur Kıvrak gibi kaleciler bırakmıştır ardında…
Neyse biz yine kendimize dönelim; Beşiktaş maçındaki kartlar sebebiyle, Fatih hocanın kadro tercihi biraz farklıydı ama Burak Yılmaz yine ilk 11’de yoktu. Burak, duygusal çocuk tabi, yedek kalınca nasıl moralsiz, nasıl isteksizdi ısınırken. Bunu gören Galatasaray seyircisi Burak’ı 2 kere tribüne çağırdı. Ben de aynı zamanda bir seyirci olduğum için bu sahneleri çekmek yerine izlemekle yetindim haliyle. Umarım Burak, seyircinin kendisine gösterdiği içten desteği algılamıştır.
İnanılmaz lodos rüzgarı etkisinde geçen maçı sonradan oyuna giren Sneijder bile kurtaramadı ve maç berabere bitti. Elimize geçen fırsatları değerlendiremeyince 1 – 1’lik sonuca razı olduk. Böyle önemli bir maçtan 1 puan önemli gibi gözükse de ertesi günkü maçlardan da göreceğimiz gibi şampiyonluk yolunda arayı açma fırsatını bir kez daha kaçırdığımız için yine dövecektik dizimizi.
Bursa’dan uçakla dönmek kadar saçma bir şey yok ama şiddetli lodos olduğu için önceden planlanmış olan deniz otobüsü yerine uçakla döndük. Öyle ki, biz alana gidene kadar maçtan erken çıkanlar İstanbul sınırlarına varmışlardı bile.
Neyse tüm haber programlarının da yaptığı gibi çocuklu bir haberle konuyu tatlıya bağlayalım da yazı güzel bitsin.
Dünya yıldızı Sneijder’ı transfer ettiğimizden beri arkadaşlarımdan forma, imza, selam, öpücük vs. istekleri gelmeye başlamıştı. (Taam taam öpücüğü ben uydurdum) Uçakta, en hızlısı ve en anlamlısı olan Hollanda’da yaşayan ve 7 yaşında çocukları olan arkadaşlarımın gönderdiği formayı Sneijder’a imzalattım.
Kıssadan hisse; çocuk sevindirmek güzel iştir, ihmal edilmeye…
1.848 Comments